Kontakt:
Kübra Gümüşay

c/o Hanser Berlin – Lehrter Straße 57, Haus 4, 10557 Berlin

Büro betreut von Julia Obermann

office@guemuesay.com
Bürozeiten: dienstags 9.00 – 13.00 + donnerstags 9.00 – 13.00

Bei Interviewanfragen, Lesungen und alle anderen Fragen zu meinem Buch “Sprache und Sein”
hilft Ihnen gerne mein Verlag weiter:

Hanser Berlin

Thomas Rohde
thomas.rohde@hanser.de, +49 30 252 948 015

ÖZLEM

Basit bir radyo programıydı beni bugün kahvaltıda ağlatan. Beklenmedik bir anda yakaladı o beni. O tanıyamadığım his.

 

Her sabah kahvaltıda eşimle birlikte farklı dillerde radyodan haberleri dinleriz. Almanya ve Mısır’dan sonra Ingiltereye yerleştik, bir senedir Oxford’da yaşıyoruz. Kahvaltıda Alman bir radyo kanalının Türk programında Almanyadaki bayramı anlatıyorlardı. Babaların bayram namazına gitmelerini, evde ailelerin birlikte bayram kahvaltısı hazırlamalarını, börekleri, çörekleri, tatlıları, hediyeleşmeleri, büyüklerin, küçüklerin, herkesin bir arada olmalarını anlatıyorlardı. O eşsiz karmaşayı, sevgiyi ve muhabbeti – benim eşimle beraber o anda mahrum olduğum bir bayram ortamını tasvir ediyorlardı.


Kahvaltı masasında ilk defa o sevdiğim insanların yokluklarını hissettim. Bir ah çektim içimden. „Bizler de bir gün, Allah bizlere çocuklar nasip eylerse, böyle bir ortam sağlayabilir miyiz?“ diye sordum kendime. Tutamadım gözyaşlarımı. Eşim şaşkınlıkla bana baktı. „Özlüyorum“ dedim, bükük bir dudakla. Komik durmuş olmam lazım ki, güldü. Ama haklı, beni öyle tanımıyordu ki. Ben bile kendimi böyle tanımazdım. Gezmekten, dolaşmaktan, dünyayı, farklı insanları, yenilikleri keşfetmekten hoşlanan, meraklı biriyim ben. Ailemi severim, ama her ayrılığında elbette bir sonu olduğunun bilinciyle yaşadığım için, özlem çekmezdim. Aksine ayrılıktan hoşlanır, farklı hazinelerle geri dönüp paylaşmayı severdim. Herkes dünyayı gezsin, herkes bir köşesini görsün, bir dalından tutsun, sonra bir araya gelip birbirimizi zenginleştirelim, dalları toplayalım isterdim. Benim için ayrılık her zaman zenginlik demekti.


Arkadaşlarımı uzaktan severim, devamlı olarak telefonlaşıp, yazışmam. Hemen hemen hiç birini doğum gününde arayıp tebrik etmem. Bana yazmazlarsa gönül koymam. Çünkü sevgi ve muhabbetin tarihlerden ibaret olmadığına inanırım. Ben onları her gün severim, her gün düşünürüm. Aynı zamanda buluşmak için çok çabalarım. Gezerken, onların bulunduğu şehirlerden geçerken muhakkak onları ziyaret edip, onları görmek isterim. Sevgimi o zaman en içten, en doğal ve dürüst haliyle gösteririm onlara. Muhabbetlerine doyamam, zor ayrılırım. Birçok arkadaşımla iki sene hiç görüşmemişimdir, ama kalbimde yerleri halen aynıdır.


Ta ki, bu sabahki kahvaltıya kadar.


Ta ki, ilk defa ‘özlem’i hissedene kadar. Özlem hakkında çok yazmış, çok düşünmüşümdür. Annemin özlemini, yengelerimin özlemlerini, babamın, dedemin, babannemim özlemlerini anlamlandırmaya çalışmışımdır. Anladığımı, hatta hissettiğimi düşünmüşümdür. Evet, “budur özlem” demiş, not etmişimdir. Ama bugün, o özlemlerin hiç birinin aslında gerçek ‘özlem’ olmadığını anladım. “Hakiki özlem buymuş” dedim bu sabah kendime.


Fakat, belki bu bile onların hissettikleri özlemden yıllar kadar uzaktır.


Belki yarın bu özlemin de hakiki olmadığını fark edeceğim. Çocuklarım olduğunda, torunlarım doğduğunda, onlar da benim gibi merakla dünyaya açılıp doğdukları yerden koptuklarında.


Eşim bayram namazına çıktığında akrabalarımın bayramını tebrik etmeye koyuldum. Sıra yengeme geldiğinde, yengemin „Nasılsın?“ sorusuna, sabahki olayı paylaşmak geldi içimden. Sesim kesildi. Sonra yengemin sesi kesildi. Bir iki dakika öyle kalakaldık telefonda.


Daha sonra, on yedi yıldır Almanya’da ülkesinden uzakta yaşayan yengem, boğuk bir sesle şöyle cevap verdi: „Biz daha hala alışamadık ki Kübra.“

 

journalist, columnist and author of this blog. a turkish-german muslim juggling politics, feminism, cyberculture and life between germany, istanbul, oxford & the world.

Comments

  • November 6, 2012
    reply

    Anonymous

    Bence, „Biz daha hala kabullenilemedik ki Kübra“ deseydi daha doğru olurdu.

    Ben ilk geldiğimde misafirdim. Bana Köln radyosunda „Tirip tırap tirip tırap olur mu hiç çalışmamak“ ninnisini dinlettiler. Onunla yattım ve sabah kalkıp hakikaten tirip tırap işe gittim, eve geldim o kadar.

  • November 7, 2012
    reply

    Bilmiyorum, acaba ben son aylar bu yazi’da kendimi buldugum kadar, baska bir yazida bulabilmisimdir acaba. Gözyaslarimi tutmadan, is yerinde oturup, insan bu kadar mi birbirine benzer yasadiklarinda diye düsünüyorum….benim Londra, Berlin, Kahire ve Istanbuldan sonra, yine dönüp Heilbronn’a yerlesmemi anlamayanlara, sadece senin yazini okutup, “beni artik simdi anlarsiniz herhalde :)” diyecegim…..thx for writing things, which I never could have expressed better than you ! Salam to Br. Ali fr. Chaban actually ;)

  • December 18, 2012
    reply

    nice article,,,thanks for share!
    keep posting and happy blogging!!

  • December 28, 2013
    reply

    Bayramlardan bahsetmiş o eski bayramlar yok artık.

Post a Comment

EN